Ülkemizi çok seviyoruz ama..

Ülkemizi çok seviyoruz ama..

     İlkbaharlardan esinlenerek yazarlar romanlarında, şairler şiirlerinde en güzel duygularıyla anlatıyorlar. İlkbaharları farklı farklı anlatan sanki o yüreklerinden dökülen kelimeler aslında “sevginin” ta kendisidir.
 
     Doğa ile yaşanan bu bütünleşmeyi paylaşmamak mümkün mü? Peki, nedir İlkbaharları güzel kılan şey? İlkbahar tabiatın yani doğanın canlanması, yeşermesi demektir. Doğa; içinde envai tür ağaçlar, çiçekler, bitki türleri, çeşit çeşit meyve ağaçları ve hepsinin birbirinden farklı rengârenk görüntüleriyle insanoğluna sunuyor o muhteşem şenliğini, sadece bunları mı? Ya içinde barındırdığı binlerce tür hayvan ve mikroorganizmalar gibi canlı varlıklarla, toprak, su ve fiziksel çevre faktörlerinin birlikte oluşturduğu ilişkilerle ekolojik bir sistemdir. Yaşam için vazgeçilmezlerdendir.
 
     Yurdumuzun coğrafyası; yer altı ve yerüstü güzellikleri, tarihi ve doğasıyla bilindiği gibi dünyanın en eski uygarlıklarına, kültürlerine ve medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. (m.ö 2000) Hitiler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Persler, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Bizanslılar ve Osmanlılar ve hatta İstanbul’un tarihine bakıldığında, en son yapılan kazı çalışmalarında (Marmaray projesi) m.ö 8000 yıllarına ait kalıntılar bulunmuştur.
 
    Bu kadar önemli olmasına rağmen asla önem ve değer vermedik. Ne yazık ki, toplumsal olarak da vurdumduymazlığımız devam ediyor.
 
    Acaba dünyada; bütün bu tarihsel önem ve özelliklere sahip kaç ülke vardır? Bütün medeniyetler ve uygarlıkların kalıntıları, eserleri ülkemizin her bölgesinde mevcudiyetini bizlere rağmen inatla koruyor!
 
     Evet; bize rağmen diyorum çünkü Mayıs ayından sonra yaz aylarına giriyoruz. Ancak korkular sarmaya başladı şimdiden beni. Zira biliyorum her yıl yaşananları! Bu yaz da aynı olacak diye… Sıcaklar başlayınca, o güzel yurdumun biraz evvel anlatmaya çalıştığım ormanları ve içinde barındırdığı hayvanları ile birlikte, yurdun çeşitli yerlerinden yangın haberlerini duymaya başlarız. Oysa ilkbahar ve yaz aylarını ne kadar özlemle bekliyor insanlar.
 
     Doğanın yeniden canlanışı ile sanki yeni baştan tazeliyorlar sevgilerini ve aşklarını. Aslında hepimiz ormanın, yeşilliklerini ve içinde barındırdığı tüm canlıların, rengârenk görünümlerine hasret kalmıyor muyuz?
 
     Yukarıda “bizlere rağmen” ifadesini kullandım. Çünkü ülkemizi o kadar seviyoruz ki; bizler halk olarak çok sevdiğimiz için, olabildiğince de sahipleniyoruz.
 
     Bilirsiniz sanıldığımız bir kaç meşhur kavramımız var. Bunların arkasına sığındınız mı ya da bunlardan herhangi birinden taraf ya da içindeyseniz; bir kaç tane de hamasi nutuk atarsınız; işiniz gayet kolaylaşır ve bütün yollar sizin için açılmış demektir. Artık bundan sonra ülkenin ve vatanın gerçek sahibisiniz! İstediğiniz gibi hareket edebilirsiniz çünkü tasarruf hakkını kazandınız demektir. Zira en çok sizler seviyorsunuz. Allah aşkına bu ne biçim sevmektir? Yurdun can damarı olan ormanlar yakılıyor; sesiniz çıkmıyor. Denizler iş makineleriyle aynı ormanlar gibi kazılıp, tahrip edilerek dolduruluyor. (Bunu yapanlar utanmadan, birkaç taş attık ne oldu, diyorlar) gıkınız çıkmıyor. Orman arazileri 2B planı ile yerleşim alanlarına açılıyor ve yine ses yok. Atalarımıza mal edilen ve benim asla onaylamadığım (ilkokuldayken tahtaya yazılıyordu; “uyu uyu, yat uyu”) “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” ben bunu tam tersine çeviriyorum “bana değmeyen insan bin yaşasın” diyorum. Çünkü dünyadaki tüm insanları yok ederseniz ekolojik denge bozulmaz ama bir canlı türü yok edilirse; “ekolojik denge” bozulur.
 
     Korkuyorum İlkbahar’dan sonra Yaz aylarının gelmesinden çünkü yurdun çeşitli yerlerinden, ormanlarımızın yangın haberlerini duymaya başlıyoruz. Ama maalesef yıllardan beri Yaz aylarında birçok yangın çıkmasına rağmen, bugüne kadar herhangi bir önleyici tedbir alınmamıştır.
 
     Yangınlar başladıktan saatler sonra söndürme çalışmalarına başlanılıyor. Oysa bunların bilinmesine rağmen, günümüze kadar hiçbir hükümet bu konuya önem vermemiştir. Başka alanlarda milyon dolarlarla harcama yapılıyor ancak ormanlarımızı korumak için; bu zamana kadar ciddi ve inandırıcı çalışma yapılmadı.
 
     Ormanlar; ağaçlarla birlikte diğer bitkiler ve hayvanlar, mikroorganizmalar ile yaşam zincirinin kopmaması için ekolojik dengenin bozulmamasını sağlıyor. Gelecek nesillerimize rant uğruna ne kadar güzel, ne hoş miraslar bırakıyoruz öyle rant uğruna! 
 
     Ülkemizi çok seviyoruz (!) Kısacası doğa, çok hassas dengeler üzerine kurulmuştur. Çevre sisteminde her şey dolaylı veya doğrudan etkileşim içinde olduğundan, dengelerin bozulmasından insan da nasibini alacaktır. Yani neden olduğumuz denge bozucu etkinin sonuçları yine dönüp dolaşıp bize ulaşacaktır.
 
   
KIZILDERİLİ REİSİ
     Seattle’n kabilesinin yaşadığı toprakları satın almak isteyen ABD başkanına 1885’te yazdığı mektuptan birkaç satırı aktarmak istiyorum.
 
     “Biz çayırları ve ırmakları kardeşlerimiz gibi severiz”
     Biliyorum, beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyazlar için bir parça toprağın ötekinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır.
 
     Tüm hayvanları öldürecek olursanız; nasıl yaşayabilirsiniz?
     Canlıların yok edildiği bir dünyada insanın ruhu yalnızlıktan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın; bugün canlıların başına gelen yarın insanların başına gelebilir!
 
     Bir gün bakacaksınız ki göklerdeki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş gitmiş. Yabani evcilleştirilmiş ve her yer insan kokusuyla dolmuş.
 
     İşte o gün, insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak.
 
     Ve bizlere şu söylenecektir:
     Doğayı yok etme pahasına kazandığınız milyarlarla bir gezegen satın alabilir misiniz? Temiz bir atmosfer edinebilir misiniz?

KAZIM ÇAĞIN / SARIYER MANŞET GAZETESİ  

Bu haber toplam 1398 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
1 Yorum