Yalılarımız mercek altında

Yalılarımız mercek altında
M. Cemal Beşkardeş’in kaleminden Boğaziçi Medeniyeti ve yalılarımızın özellikleri..

Sarıyer Manşet Gazetesi yalıları mercek altına alıyor. Gelecek sayısında başlayarak Sarıyer-Yeniköy’deki I.Grup Tarihî Eser niteliğindeki yalıları gündeme getiriyor. Yalıları incelerken öncelikle tarihî belge ve bilgilere, Kültür ve Turizm Bakanlığı Koruma Kurulu kararlarına, Boğaziçi İmar Müdürlüğü Arşivleri’ndeki kayıtlarına dayanarak, yalı sahiplerinin kendi mülkiyetlerindeki bu yalıları özgün biçimde yaşatıp yaşatmadıklarını konunun uzmanlarıyla ve bizzat yalı sahipleriyle tartışacağız. Gazetemizin bu inceleme dizisi başta Sarıyer olmak üzere ve ulusal basında da yankı bulacak.

Sarıyer’in tarihi ve kültürel değerlerini ele aldığımızda aklımıza ilk gelen unsurların başında boğaz kenarına sıralanmış yalılar gelmektedir. İstanbul Boğazı’na apayrı bir hava katan tarihi değere sahip bu mimari yapılar aynı zamanda Boğaziçi Medeniyeti’nin de en önemli öğeleridir. Peki, tarihi ve kültürel değer açısından bu kadar önemli olan yalılarımız hangi özelliklere sahiptir? Hangileri halen eski özelliklerini koruyor? Ya da hangi yalıların orijinallikleri bozulmuş?  Hangi I.Grup Tarihî Eser niteliğindeki yalılar II. Grup ruhsatlarına uygun onarıldı? Sarıyer Manşet Gazetesi olarak, Sarıyer’in tarihî mirası ile kültür ve doğa varlıkları olan yalıları Sarıyer’in gündemine getiriyoruz. Gelecek sayımızda ilk olarak Sarıyer-Yeniköy’deki I.Grup Tarihî Eser niteliğindeki yalıları mercek altına alıyoruz. Ancak bu sayımızda Boğaziçi Medeniyeti ve yalılarımızın özelliklerini ele alıyoruz.

İşte Sarıyer Manşet Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi M. Cemal Beşkardeş’in kaleminden Boğaziçi Medeniyeti ve yalılarımızın özellikleri;

Boğaziçi Medeniyeti nedir?
Kültür ve sanat tarihçilerimiz tarafından kısaca Boğaziçi Medeniyeti olarak tanımlanan, 17. yüzyılda Osmanlı Devleti döneminde, Boğaz’ın iki yakasındaki balıkçı köylerinin yerleşime açılmasıyla başlayan, özellikle Şirket-i Hayriye vapurlarının Boğaz iskeleleri arasındaki seferleriyle giderek gelişen, sahildeki ahşap yalılarıyla, yalıların çiçekli bahçeleriyle, yamaçlardaki köşkleri ve yemyeşil korularıyla, mehtaplı gecelerde sandallarla yapılan musıkî âlemleriyle, bu eşsiz ortamdan beslenen edebî eserleriyle, şair ve yazarlarıyla, ressamlarıyla, Boğaz semtlerinin her birinin kendisine özgü mahalle dokusuyla, çeşitli dinlerden ve kökenlerden geldikleri halde barış içinde, dostça komşuluk ilişkileri içinde yaşayan insanlarıyla, balıklarıyla ve balıkçılığıyla, denizciliğiyle, kısacası Boğaziçi’ndeki tüm somut ve soyut yaşam kültürü ögeleriyle dünyada ünlenen bir ‘kültür ve doğa varlıkları’ ve ‘tarih mirası’ hazinemizdir dünyada eşi benzeri görülmemiş bu uygarlıktır.

Boğaziçi yalıları dünyada ön plandadır
Bilindiği gibi, Türk yapı sanatı ve kent yaşantısı içerisinde Boğaziçi Yalılarının ayrı bir yeri vardır. Bu yalıların önünde günün hemen her saatinde denizin renk değiştiren mavisi, arka planında ise zengin bir yeşillik armonisi içerisinde yamaçlar, sırtlar ve korular yer alır. Boğaziçi Yalıları bu peysajların arasında bir inci dizisi gibi uzanır. Geçmiş yılların anılarını sayıklayan Türk’e has özellikleri olan bu yalıların benzerlerine başka ülkelerde kolay kolay rastlanamaz. Denize kıyısı olan pek çok ülkede yalı vardır. Ancak onların hiç birisi su ve yeşilin kucak kucağa olduğu Boğaziçi’ndekilere benzemez.

Yalılar hangi özelliklere sahiptir
Eski Türk evlerinde olduğu gibi bu yalılar da harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmişlerdir. Harem ve selamlık bazen aynı yapıda, bazen de ortak bahçe içerisinde ayrı ayrı binalar olarak yapılmışlardır. Hepsinin ortak özelliği ise üst katların suya konmuşçasına direkler üzerinden denize uzanmış oluşlarıdır. Türk sivil mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan bu yalıların alt katlarında Malta taşı veya mermer döşeli bir taşlık ile aydınlık odalar vardır. Buradan geniş ve yayvan ahşap merdivenlerle ikinci kata çıkılır. Merdivenler bazen iki kat arasında bir sahanlıktan ikiye ayrılır, bazen de çift yönlü başlayarak sahanlıktan sonra tek yönlü olarak devam ederler. Denizin üzerine çıkmışçasına duran üst katta geniş sofalar, yatak, kabul, oturma ve hazine odaları ile kütüphane yer alır. Son derece aydınlık olan bu odaların tavanlarına özel itina gösterilmiş, sanatkârane oymalar, nakışlar adeta bir minyatür gibi işlenmiştir. Pencerelerinde çiçekli bezemeli kapaklar veya kepenkler olurdu. Odaların içerisinde kullanışlarına göre yüklük, çubukluk, kavukluk, testilik, peşkirlik, lambalık denilen irili ufaklı dolaplar ve raflar bulunurdu. Yerlere Mısır hasırları serilir, üzerlerine geniş halılar yayılır, kanepe, koltuk, sedir ve mermer konsollara oturtulmuş büyük aynalar yerleştirilirdi. Kristal avizeler, sarkaçlı duvar saatleri, yağlı boya tablolar da bu kompozisyonu tamamlayan diğer öğelerdi.

Yerli ve yabancı kaynaklarda ‘lebiderya’ diye isimlendirilen bu yalıların mimarları bir takım ince hesaplar yapmışlar, her şeyden önce de uyum ve estetik üzerinde durmuşlardır. Su sesinin daha yakından duyulabilmesi için odalara, sofalara küçük havuzlar ile fıskiyeler yerleştirilmiş böylece mistik bir ortam yaratılmıştır. Renkli görünümdeki yalıların her biri geniş bahçeler içerisinde yer almaktadır. Kayıkhaneler, deniz hamamları ve balıkhaneler de bu yalıları tamamlamaktadır. Hizmetlilere ait odalar, mutfaklar bahçenin bir köşesinde müştemilat=eklenti şeklinde yapılmışlardı. Eski dönemlerde her yalının birkaç kayığı bulunurdu ve bunlar yalı yaşantısının vaz geçilmez tamamlayıcı unsurlarıydılar.

Yalılar neye göre boyanırdı
Her biri küçük birer saraya benzeyen Boğaziçi Yalıları mülk sahibinin unvanı dikkate alınarak boyanırdı. Sultanların, devlet ricalinin yalıları kırmızı, yeşil ve beyaz; gayrimüslimlere ait olanlar yalnızca kırmızı (aşı boyası) renkte olurdu.

Hangi yalılarda kimler otururdu
Geçmiş günlerin Boğaziçi’nde herkesin istediği yere yalı yaptırmasına izin verilmezdi. Bir örnek vermek gerekirse, Lale Devri’nde devlet ricali, halk, tüccar ve gayrimüslimler toplu halde ayrı ayrı yerlerde otururlardı. Sultanlar ile devlet ricali Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme’yi tercih ederdi. Babıâli Erkânı Bebek’e, İlmiye Ricali Rumelihisarı’na, gayrimüslimler de Arnavutköy’e yerleşirdi. Yeniköy, Tarabya, Büyükdere’de çoğunlukla Rumların ve yabancı uyrukluların, Kireçburnu-Büyükdere arasında sefaret tercümanlarının ve Rumların, Sarıyer’de ise orta halli Müslüman Türk’lerin yalıları vardı.

Bu haber toplam 3545 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT